Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hâlâ Özlüyorum

Usulca gecenin koynuna kıvrılıp , sessizce gülüşünü öperdim . Bu sevdanın en güzel yanıydı gülüşün . Her seferinde aşık olduğum , Her anında sarıp içime bastığım . Mesela çok özlerdim seni . Hâlâ özlüyorum ... Hafif dökük bir teknede buluyorum kendimi  Yakamoz vuruyor üzerime Öyle güzel öyle şaheser ki , Gülüşün zannediyorum . Tutmak istiyorum o vakit bütün ışığı . Tutsam içime basacağım her bir zerresini . Böyle gecelerde özlerdim seni . Hâlâ özlüyorum ... Biliyor musun ? Artık rakı da içmiyorum . Midemi bulandırıyor . Oysa kokun ile beraber iki bardakta , sarhoş ederdi ruhumu . Yoksun işte artık , Midemi bozuyor , huzurumu kaçırıyor . Seni unutmak için içmem gerekirken , Daha çok hatırlayıp , Daha çok seviyorum . Sarhoşken çok özlerdim seni . Hâlâ özlüyorum . Saçlarını toplarken ,  kokunu ciğerlerime doldururdum . Özlediğim anlar da  Belki , bir umut bastırır derdim . Olmadı hiç bir zaman bu his . Kok

Nazım'ım Gidiyoruz

Nazım'ım bugün de gidiyoruz . Bir geleceğe ,  bir nehire ,  bir gökyüzüne , gidiyoruz ... Topla bütün maviliklerimizi , Topla sevdiğimiz nefesleri , Acımızı avuçlayıp , kayboluyoruz ... Derine , Hep derine iniyoruz bu gece Gökyüzüne çok uzakta , Karanlıktan , En karanlığa gidiyoruz ... Külümüz savrulup kaçacak nehirimize , Kirlenmeyecek , Göreceğiz berrak , Yaşayacağız mutluluk , Toplan Nazım'ım gidiyoruz ... Önce gürleyen sesimiz kısılacak , Peşine ben varım diyenler konuşacak , Umursamadan , Derine , En derine , gidiyoruz ... Öfkemiz , Bir taş , Bir ateş , Ki hıncımız volkan , Bağrımıza sürte sürte kaybederek ,  gidiyoruz ... Nereden hatırlayacaklar bizi ? Hangi çağın madeni olacak , sevda şiirlerimiz ? Adımız meçhul , Adımız meçhule kalır ... Sözlerimiz bir kan denizi , Geçit yok bizi , İsyan var artık maviliğe , Yetti artık Nazım'ım , Yetti ... Toplan mavilikten , gidiyoruz ... K

Mavi ve Çocuk'lar

Sürün çocuklar , Tekerlekleri çubuğunuz ile sürün , maviliklere ... Umutlar sizde , Neşelenmek sizde , Sevda sizde ... Hiç üzülmeyin siz . Top sektirin , Misket oynayın  Hatta ve hatta gerekirse Dövüşün ... Ama kırmayın birbirinizi çocuklar . Sürün gülüşlerinizi , maviliklere ... Bir çırpı da kaybolmasına izin vermeyin , çocukluğunuzu . Geleceğe götürün . Yaşınız ne kadar büyürse o kadar çok ileriye götürün . Bütün yaşamınızı sürün  maviliklere ... Nefes alırken özgürlüğünüzü düşünün , Yaşamanın aslında bir gülüş kadar kolay , Bir vicdansızlık kadar zor olduğunu , düşünün ... Bir hürriyet sevdalısı olun çocuklar . Boyun eğmeyin karanlık gecelere . Hey ! Çocuklar ; Dün'ler için değil , Yarın'lar için sürün gülüşlerinizi  maviliklere ... Rüzgar Ç.

Sana Geç Kalınmışlığımın Cezası

Benim otuz üç yıllık serüvenim ,  bitmek bilmeyen arayışım . Yaşımdan yorgunum,  Yaşımdan yaşlıyım  belki de ... Bu memlekette en çok senin ile tesadüfen karşılaşmak isterim.  Çünkü ;  Söyleyemiyorum ,  maziden günüme gelen olduğunu.  Ah bir bilsen ! Yüreğim yağmur , gök gürültüsü  Haykırıyor ! Duyan ? Duyan var mı ? Yok !  Çaresizim.  Şehrin bütün sokaklarını,  Seni bulmak umudu ile dolaşıp dururum . Yaşın kadar arşınladım betondan sokakları . Parçalandım, yoruldum ... Olmadı , bulamadım seni . Tesadüf sonucu bile göremedim gül yüzünü.  Kokuna geçtiğim bir kaç sokakta rastladım.  Sanki diyorum;  Beş dakika önce geçmişsin.  Yetişemedim.  Kaybettim ... Zaten başlangıç da böyle değil miydi ? Beş dakika geç kalmıştım sana.  Yağan bu yağmur,  Kanımı boğan bir iplik,  Bu yağmur ,  Tenimi kesen bir bıçak ,  Şimdi yağan bu yağmur,  Ruhumu parçalayan bir sensizlik.  Bu yağmur , Sana Geç Kalınmışlığımın Cezası

Yalnızlığını Yolla Kadın

Bir rüzgar eser,  Buğday renkli saçlarına . Savrulur durur gönlüme . İnanır mısın ? Hayatım da yeşilin güzel olduğunu ,  gözlerinde fark ettim . Sen ; Baştan ayağı doğa harikası . Sen ; Yeryüzünde yürüyen cennet . Bir güneş doğar ,  Her gece seninle uyuduğum vakit . Güneşim sensin ... Bana ; Acılarını yolla kadın . Bana ; Yalnızlığını yolla kadın.  Nitekim gönlüme düştün.  Rakı içtiğim vakit sarhoş olmuyorum . Rakı'ya seni katınca sar-hoş oluyorum . İnanır mısın Kadın ? Rakı'dan çok seviyorum seni . Hatta Neşet Ertaş üstat kadar seviyorum . Belki fazlası da olabilir . Hiç görmedim seni,  Hayalin ile çok an'ım var . Hayalin ile çok muhabbetim var . Varsın Sen aslında Bende . Şiirim Bende aslında Sende . Ben yaşarken seni ,  Sen her şiirimi okuyorsun . Ve Tanrı ; Cennet olarak seni soluma yazmış . Rüzgar Ç.

Olur da Bir Gün Gelirsen Evime

Susmuştum... Şimdi ben, senden öyle uzaklaştım ki, bütün papatyaları toplasam kokunu vermez. Hasret türküleri söylerim. Ama genelde Neşet Ertaş dinler, rakı içer, seni şiirleri önüme katar giderim. Bilirim. Bu gidiş yalnızlık serüveni olacak. Yağmur yağarken oda'nın içinde kalacağım. Pencere dahi açmayacağım. Toprak kokusu gelir. Dayanamam... Senin gidişinin kokusudur. Canımı daha çok yakar. Şimd i ben, ölüme öyle çok yaklaştım ki sorma. Hatıralarını unutmaya başlamıştım. Bir tek o kalmışken senden, o'nu da unutmaya başladı beynim. Zaman geçtikçe sırası ile burnun, çenen, yüzün, gözlerin... hepsini unutmaya başlıyorum. En son sesin kalacak. O'nu da istemeden unutacağım. Lanet olsun ki unutuyorum. Bu hastalık derin bir sızı bırakıyor. Unutmak istemiyorum seni. Unutturuyor! Şimdi ben, ceketimi alıp gideceğim. Masa'nın üzerinde dünden kalma çay bardağım, kalemim, beyaz bir kağıt ve yarım kalan sana yazılmış şiir defterim olacak. Olur da bir gün gelirsen o evime diye,

Gidişine Susuyorum...

Saçların ellerimin çıkmak istemediği en güzel labirentti. Dolaştıkça en başa dönüp, tekrar tekrar kaybolmak istediğimdi. Ve şimdi tuttuğum bütün dileklerin temeliydi saçların.  Saçlarını kesmemelisin Kadın'ım. Yaralarını bir ben görmeliyim. Görüpte avuç içlerim ile kapatmalıyım. En çok ben kaybolmalı, en çok ben takvimi kovalamalıyım. Bize ayrılan hayallerimin güzel kokusudur saçların.  Her şey  güzeldi buraya kadar. Sonra bir gün saçlarını kestirdi. O ilk an kaybolduğumu hissetmiştim. Size de olmuştur. Birden içinize bir sızı düşer, kaybolduğunuzu hissedersiniz. Ölüm gibi bir şey olur, Lâkin ölmezsiniz. Sadece o soğukluğu hissedersiniz. Tam da böyle oldu... Usulca geldi yanıma. Sanki her şey normal gibi öptü. "Nabıyon ?" dedi. Söylemek istediği bir şeyler vardı. Belliydi. Bir türlü söyleyemiyordu. Dayanamadım. Sordum. "Neyin var Kır çiçeğim ?" dedim. Bir süre sustu. Tekrar sordum. Sustu... Konuşmak istiyor olmuyor. Harfleri tek tek yutuyordu. Görüyordum. So

Neyse, Meselâ Piç

Neyse; Meselâ durduğun yerde hareket etmiş gibi hissedersin kendini. Başın dönüyor, hareket ettiğini sanıyorsun. Belki bu bilim dalında bir hastalık belirtisidir. Bana göre o an boşluğa düşme durumudur. Ansiklopedi yazmaya başladığım da ilk bunu kaleme almıştım. Bana göre en ağır insan durumu buydu. Bütün kö tü duygular karşısında insan, bu boşluğun kucağına düşüyor. Sen zevk almaya bilirsin. Ama lanet olası o boşluk ve bizi o duruma düşüren oruspu çocuğu insanlar ve duygular ayakta şehvetleniyor. Meselâ umursamaz derler bizi dışarıdan görenler. Belki onlara göre haklılar, belki de tam tersidir. Bazıları da "hüzünlü piç" derler. Suratımız asık olduğu zaman. Oysa o an daha çok mutlu olduğumuzu anlamazlar. Biz enkaz altında gülmeyi öğrenenleriz. Mutsuzken gülüşümüz bol, mutluyken hiç yoktur. Çünkü biliriz ki; mutluluktan sonra büyük oranda gol yiyeceğiz. Alışıyor insan bu durumlara. Sizin gibi orospu çocukları karşınıza çıkınca anlarsınız. Zaten belli süreden sonra kalbini,

Ansiklopedi - His'ler ile Sevin - Sevişin

Ansiklopedi'ye eklenecek yeni yazım ile beraberiz dört duvar. Okumaya başlayanlar sıkılabilir. Okumasalar da olur. İnsanlar genellikle, canları başkaları tarafından yakıldığı zaman kalbinin yandığını söyler. Ya onların hiç canı yanmamış ya da yakanları gerçek anlamda hissetmemişler. Benim canım sadece bir kere yandı. O'nda da tek kalbim değil, ruhuma kadar yandığını hissettim. Ulan! diyesim geliy or sadece kalbi yananlara. Ulan! senin hissine sokayım. Sevmek sadece kalp ile olmuyor. Ruhunu bırakacaksın O'nun şehvetli dudaklarına. O öperek sevecek seni. Hattâ bazen ısıracak. Of! diyeceksin. Öpecek geçecek.  Düşünün. Milyonlarca sperm arasından dünya'ya gelmiş ve milyarlarca insan arasından karşına çıkmış. Ve kimseyi görünce atmayan kalbin, O'nu görünce düğüm oluyor. Her şey böyle olurken oruspu çocukluğu yapıp yıpratmayın kendinizi ve O'nu... Başkası çıkmayacak karşınıza. Böyle hissettiren, böyle ruhunuzu feda ettirecek. Sevin lan! Valla kötü bir şey değil. H

Ansiklopedi Acım-tıraklığı

Ansiklopedi'ye eklenecek yeni yazım ile beraberiz.  Sayfa kaç? bilmiyorum... Yâr'alar diyorum. Böyle kanamadan içinize doğru acıtanlardan. Bir türlü sızısı geçmeyecek olan, her zaman küçük anı'lar ile paramparça edecek olan. Bilirsiniz değil mi? Bende bilirim. Herkes unuttum der, kimse unutmaya kıyamamıştır. Acı çeke çeke, inatla hatırımıza gelir. Kimisi büyük sevda'm dese de, ben alışkanlık diy orum. Bu daha boktan bir his. Düşünün hak verirsiniz.  Bazı geceler yakarız devreleri. Yastığa başı koyunca uyumak yerine, O'nunla veya O'nlarla geçen güzel anı'lar film şeriti gibi geçer gözümüzün önünden. Hafif bir tebessüm olur. Bir iki damla da göz yaşı dans eder yanaklarımızda...  İhanet edenin "O" veya "O'nlar" olmasına rağmen özür dilemek istersin. Hattâ gidenin, sen olmadığı hâlde dilemek istersin. Yokluğu ağır gelmeye başlamıştır. Kalbini söküp eline vermelerini istersin. "O" veya "O'nlar" seni nasıl boğuyo

Elena ve Nazım

Bugün Elena'yı gördüm. Hem de bizim mahallenin tozlu kaldırımlarında. Elinde uzun Samsun 216'sı vardı. Dertli dertli derin nefesler eşliğinde içine çekiyordu. Yanına gitmek istedim. Cesaret edemedim. Belki gitsem omuzuma başı düşecek, ağlayacaktı. Korktum! Yalan yok. Elena, ağlarsa omuzumda dayanamazdım. O'na karşı güçlü durmayı hep seçtim. Gururlu piçi oynuyorum, sözde. Ulan bal gibi Aşık'sın diy orum, kendi kendime. Dilimde inkar etsemde doğrusu bu. Uzaktan seyretmeye devam ediyorum. Gözünden düşen inci tanesini avucuyla topladı. Benimde gözlerden bir iki damla düştü toprağa. Efkar gökyüzü kadar oldu. Yaktım tabi bende tek dal Samsun 216'mı. Derin bir of eşliğinde doldurdum ciğerlerimi. İnce bir öksürük... Öhö Öhö... Elena yavaş yavaş toparlanmaya başladı. Sigarasını attı yere. Kalktı ayağa bir kere üstüne basıp, hafif sendeleyerek yürümeye başladı. Tabi bende düştüm peşine. Korktum! Yolda yürürken düşecek gibiydi. Bir şey olmasın diye eşlik ett